12 Temmuz 2025 Cumartesi

Müslümanların Geçmişe Takılı Kalması ve Gelecek

Doğduğumuz andan itibaren birçok kimlik özelliğine sahip oluyoruz. Din (ki bu en önemlisidir), dil, ırk ve milliyet vb. Bu bahsedilen özelliklerden birçoğu belirli bir tarihe ve geçmişe sahiptir. Tarih boyunca da bu bahsedilen özellikler defalarca kez değişime, ayrılmaya, bölünmeye, gelişmeye ve dinamikleşmeye uğramıştır, yaşanan tüm bu hadiseler günümüzde bu unsurların aynı zamanda tarihi bir unsur olmasını da sağlamıştır. İşte bizim meselemiz tam olarak da bu. Bir tarihe sahibiz çünkü tam olarakda içinde bulunduğumuz unsurlar tarih boyunca hep dinamikti...

Ama meselemiz dozunun dışında böyle gözüktüğü gibi saf ve temiz kalmıyor. Tarih, zafer ve mağlubiyet, değişim ve kalıcılık gibi birçok birbirine zıt olumlu ve olumsuz sonuçlarla dolu. İşte bu sonuçlar insanlar içinde bir övünç kaynağı ve ego tatmin etme aracı haline geldi.

Günümüzde diğer toplumlara göre daha geride kalmış olan toplumlar incelendiğinde ortaya çıkan ortak sonuç nedir? Fakir olmaları mı? Güçsüz halde bulunmaları mı? Düşmanları tarafından ezilmeleri mi? Aslında dürüst olmak gerekirse sorunun cevabı evet, fakat konumuz bu değil. Herkeste geçmişle övünmekten dolayı basit bir şekilde tatmin edilen ve karşılanan bir duygu durumu var. Kimse geleceği ve bugünleri düşünmek istemiyor çünkü bundan 800-1000 yıl önceki yaşanan olaylar bu insanlar için oldukça tatmin edici.

Peki durum bu haldeyken Müslüman milleti ne durumda? Üstümüze düşen görev yerine getiriliyor mu? Başarılı mıyız? Aslında genel olarak hayır tabikide.

İslamiyet'in başlangıcını hicret olarak kabul edecek olursak (ki bu aslında oldukça hatalı ve yanlış bir durumdur) İslamiyet 2025 itibariyle 1447 yıldır var olan bir dindir. Peki bu sürecin tamamında yaşanıp biten olaylar veya devam eden olaylar Müslüman milleti üzerinde nasıl bir etkiye sebep oldu?

1447 yıllık İslam Tarihi boyunca İstanbulun Fethinden tutun Endülüs Medeniyeti'ne kadar birçok olumlu hadise gerçekleşti. İlk olarak Arap Yarımadası'nda oldukça zor ve güç bir dönemde ortaya çıkan İslamiyet, bugün Dünya'daki her kıtada etkinliğini gösteren (tabii ne kadar etkinse) bir din haline geldi. Zamanla Avrupada günümüz Fransa sınırlarına kadar toprak kateden İslamiyet Puvatya Harbi ile ilerlemesini durdurmuş ve Osmanlı Dönemi'ne kadar Avrupa üzerinde ilerleme katedememiştir.

İslamiyet, tarih boyunca birçok savaş ve galibiyetle dolu bir dindir. Temelde dinin içinde bulunan savaşçı ruh tüm din mensuplarını diri ve canlı tutmuş ve dinin etkinliğini önemli ölçüde arttırmıştır. Ortaya çıkar çıkmaz İran'ı ve Roma ile Bizans'ı yıldırım hızıyla kontrol altına alan İslamiyet bu hızlı ilerlemeler ile Dünya Tarihi'nde örneği olmayan birçok olaya vesile olmuştur.

Peki, bu kadar şanlı, zaferli ve kültürlü bir tarihe sahip olan bu dinin mensupları yani Müslümanlar günümüzde nasıl bir konumdadır ve nasıl bir etkinlik sürdürmektedirler?

Apaçık ortadadır ki 1400 yıllık İslam Tarihi son 200-250 sene içerisinde oldukça acınası bir hale düşmüştür. Batının sömürgeciliği ve durmak bilmeyen işgalleri, kültürel değişimler, Avrupa ve tabikide ABD. Tüm bunlar sadece 200-250 sene içerisinde 1200 yıllık gidişatı nasıl tersine çevirdi? 1400 yıllık İslamiyet son yüzyıllarda mevcut duruma nasıl geriledi?

Müslümalar Neden Geçmişe Takılı Kaldı

Müslümanların geçmişe takılı kalması günümüzde kolaylıkla gözlemlenebilir bir olay haline gelmiştir. Türkiye, İran ve Arap ülkelerinde tarihe karşı var olan sevgi bunun apaçık göstergesidir. Tarih kasinlikle hafife alınmaması gereken ve oldukça önemli olan bir araştırma alanıdır. Fakat Tarih alanı diğer araştırma alanlarından farklı olarak ciddi bir zehirleyici etkiye de sahiptir. Tarihe takılı kalarak geleceği umursamamak, geçmişle övünerek geleceğe dair tüm hedefleri umursamamak bunun apaçık örneğidir. Müslümanlara bakınca da tam olarak bu durum göz önüne gelmektedir.

Müslümanlar artık gelecek için çabalamayan, tamamiyle uykuya dalmasa da ciddi anlamda Dünya üzerinde pasif kalmış, korunmasız, gelişmemiş ve savunmasız bir halde gözüküyor. Bir diğer tabirle mahalledeki tüm Müslümanlar Endülüs Sarayları ile övünürken mahalle camisinin kubbesinde hala delikler ve yarıklar mevcut. Eğer tarihimiz ve geçmişimiz bizi geleceğimizden ve bugünümüzden alıkoyacaksa Tarihimiz başlı başına düşmanımızdan farksızdır. Tarih mantıken en iyi dost olup aynı mantıkla en büyük düşmanımız haline de gelebilmektedir. Geçmişleriyle övünüp mevcut durumdaki tüm olumsuzluklara kulak asan, zamanla bugünden çok daha kötü yerlere gelineceğinden habersiz olan insanlar... Tüm bunlar bize dezavantaj olarak karşımıza çıkıyor.

Şahsımca bu durumun başlıca sebepleri şunlardır:

  • Batılıların 21. 20. ve 19. Yüzyıllarda Müslümanlar üzerindeki etkisi
  • Mevcut hükümetler ve rejimler
  • Toplum ahlakındaki düşüş
  • Eğitimsizlik (ki en önemlisidir)
  • Okuma yazma oranlarındaki ciddi düşüklük
  • Bilim ve teknolojiye karşı kayıtsızlık
Bu ve daha bunun yanına koyulabilecek birçok sebep bu durumun sebeplerinden. Hatta öyleki burada bahsedilen her bir sebep için ayrı ayrı yazılar kaleme dahi alınabilmektedir.

Özet geçmek gerekirse Müslümanlar tarihe takılı kalarak geleceğin varlığını unuttular çünkü hiçkimse geleceği düşünebilmek için gerekli şeylere sahip değildi. Durum böyleyken Batı'nın Müslümanlar üzerindeki hakimiyetini arttırması daha da kolay oldu.

3 Eylül 2024 Salı

Hz. Nuh'un Gemisine Tüm Hayvanlar Nasıl Sığdı Problemine Reddiye

Şimdiden Küçük Bir Bilgilendirme: Bu yazıda sadece gemiye hayvanların nasıl sığdırıldığı konusu hakkında yazı vardır. Tufan olayı ile ilgili diğer sorular için başka yazılara yönelebilirsiniz.

Hz. Nuh Kimdir

Nuh (as) Tevrat ve Kur'an'da adı geçen önemli bir peygamberdir. Tevratta hakkında verilen bilgi daha fazladır. Yaratılış Kitabı Nuh'un ömrü, ailesi ve tufan hakkında bilgi veren en önemli bölümdür. 

Tevrat'da Nuh

Nuh'un hikayesi az önce de bahsettiğimiz gibi ağırlıklı olarak Tevrat'da anlatılmaktadır. Nuh ismi Tevrat'da ilk kez Yaratılış 5:29'da geçmektedir. Bu ayetlerden önce Soy ağacı verilmekte ve bu soy ağacı Nuh'a ve Nuh'un çocuklarına kadar gitmektedir.

Tevratta 5. Bab:

Adem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı. 2 Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara “İnsan” adını verdi. 3 Adem 130 yaşındayken kendi suretinde, kendisine benzer bir oğlu oldu. Ona Şit adını verdi. 4 Şit’in doğumundan sonra Adem 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 5 Adem toplam 930 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 6 Şit 105 yaşındayken oğlu Enoş doğdu. 7 Enoş’un doğumundan sonra Şit 807 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 8 Şit toplam 912 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 9 Enoş 90 yaşındayken oğlu Kenan doğdu. 10 Kenan’ın doğumundan sonra Enoş 815 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 11 Enoş toplam 905 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 12 Kenan 70 yaşındayken oğlu Mahalalel doğdu. 13 Mahalalel’in doğumundan sonra Kenan 840 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 14 Kenan toplam 910 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 15 Mahalalel 65 yaşındayken oğlu Yeret doğdu. 16 Yeret’in doğumundan sonra Mahalalel 830 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 17 Mahalalel toplam 895 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 18 Yeret 162 yaşındayken oğlu Hanok doğdu. 19 Hanok’un doğumundan sonra Yeret 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 20 Yeret toplam 962 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 21 Hanok 65 yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu. 22 Metuşelah’ın doğumundan sonra Hanok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka oğulları, kızları oldu. 23 Hanok toplam 365 yıl yaşadı. 24 Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı.

 25 Metuşelah 187 yaşındayken oğlu Lemek doğdu. 26 Lemek’in doğumundan sonra Metuşelah 782 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 27 Metuşelah toplam 969 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 28 Lemek 182 yaşındayken bir oğlu oldu. 29 “RAB’bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacak” diyerek çocuğa Nuh adını verdi. 30 Nuh’un doğumundan sonra Lemek 595 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 31 Lemek toplam 777 yıl yaşadıktan sonra öldü.

 32 Nuh 500 yıl yaşadıktan sonra Sam, Ham, Yafet adlı oğulları doğdu.

Yaratılış 6. Bab

Bu bab Tufan'ın nedenleri bize açıklar. Tevrat'ın aktardığına göre Nuh'un döneminde insanlar arasında kötülük yaygınlaşmış ve fitne fesat artmıştı. İlahi varlıklar ise güzel buldukları insan kızlarıyla evleniyorlardı. Tanrı bu olanları gördüğü için üzülüp kederleniyordu. Ayrıca bu sebepten dolayı Tanrı derin bir pişmanlık da çekmekteydi. Bunun sonucunda ise Tanrı yeryüzünde hiçbir canlıyı sağ bırakmayarak hepsini yok etmek istedi, fakat Nuh o dönemde iyi bir insan olduğu için Tanrı tarafından seçildi ve görevlendirildi.

14 Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. 15 Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olacak. 16 Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. 18 Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. 19 Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. 20 Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. 21 Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.”  22 Nuh Tanrı’nın bütün buyruklarını yerine getirdi.

Görüldüğü üzere Tevrat'da Tanrı Nuh'a gemi yapmasını emretmek dışında gemi hakkında bilgi de vermekte. kullanılacak malzemeye kadar odacıklara ve hatta boyutlara bile karışmış durumda. Bu durum aklımıza öyle küçük bir gemiye tüm hayvanlar nasıl sığdı sorusunu getirse bile bu olsa olsa Tevrat için muhalif sorusu olabilir.

Kur'an'da Nuh (as)

Kur'an'da adı geçen 25 peygamberden biri olan Nuh (as) Tevrat'da olduğu gibi tufan olayı hakkında sözü geçmektedir. Fakat Kur'an'da Nuh'un yaptığı gemi hakkında boyut konusunda hiçbir bilgi bulunmamaktadır. "Ulul-Azm" peygamberlerin ilki olan Nuh (a.s)'ın, kavmini tevhide döndürmek için verdiği mücadele, Kur'an-ı Kerim'de uzunca zikredilmektedir. Adı, kırk üç ayrı yerde zikredilen Nûh (a.s)'ın kıssası, şu surelerde mufassal olarak ele alınmıştır: A'raf, Hûd, Müminûn, Şuârâ, Kamer ve kendi adıyla adlandırılmış olan, Nûh sureleri.

Kur'an tufanın sebebini putperestlik gibi inanca zıt kavramlara bağlanma olarak görmektedir. Kavmi tarafından yalanlanan ve sapkın olarak ilan edilen Nuh sadece kavminin küçük bir kısmını imana ulaşıtarabilmiştir. (bk. Nuh suresi; Araf, 7/59-64; Yunus, 10/71-73; Hud, 11/25-49)

Tufan Esnasında Canlılar Nasıl Sığdı?

Aslında sorunun daha başında bile problem ortaya çıkıyor ve kendisini belli ediyor. Şimdiye kadar Gayrimüslim iddiaları arasında en zayıf ve saçma olanı bu iddia olabilir kanaatimce. Çünkü mantıken bakıldığında bir mucizenin bilimsel kanunlara uyması gerekmez. Çünkü mucizeyi yapan Tanrıdır, ve bu iddia da Tanrı'yı sanki güçsüzmüş gibi gösterir.

Kur'anda İncil'de Tevrat'da ve Zebur'da birçok peygambere birçok mucize verilmiştir. Bu mucizeler gerçekleşemez çünkü bilimsel kanunlar buna karşı çıkar demek %100 saçmalıktan başka bir şey olamaz. Çünkü işin sonunda iş Tanrı'nın gücü konusuna gelir ve karşı taraf mağlup olur.

-Nuh'un gemisine o kadar hayvan sığamaz. Bu bilimselliğe aykırıdır.
+Tanrı bilimsel kanunlara uymak zorunda mı?
-Evet, çünkü evrene keşfettiğimiz kanunlar hükmeder.
+Hayır, çünkü doğa kanunlarını yaratan da yaratıcıdır.

Garimüslimler Mucize Kavramıyla Tanışıyor!

Musa'nın denizi yarması, asasını yılana dönüştürmesi, İsa'nın ölüleri diriltmesi, çamurdan kuş yapıp canlandırması, Süleyman'ın cinlere hükmetmesi, Yusuf'un rüya yorumlaması, İbrahim'in ateşte yanmaması nasıl ki TANRI'nın bir mucizesi ise Nuh'un mucizesi ise bu bahsedilen olaydır. 

Yani sonuç şudur:

Nuh gemiye çok fazla canlı sığdırdı, çünkü Tanrı gemiye o kadar canlıyı sığdırabilecek kadar yüce ve üstündü. Aksini iddia etmek saçmalıktan ibarettir çünkü bu durum Tanrı'yı küçük düşürmek olur ve mantık dışıdır. Ülkemizdeki zeki gayrimüslimler (!) bu saçma sapan iddiası ile diğer mucizelerde sorun görmezken aniden bu mucizeye odaklanır ve çürütmeye çalışır.

Gayrimüslimlere tavsiye olarak ilk önce Tanrı'nın sıfatları ve gücü gibi konulara bakmasını öneririm. 

9 Ağustos 2024 Cuma

Her İnanan Kendi İnancını Savunabilmek Zorundadır!

 Günümüzdeki insanların çoğunluğunun teistik inanışlara sahip olduğunu düşünecek olursak farklı doktrinler kabul etmişler demektir. Bu doktrinler herkesin de görebildiği gibi genellikle non-teistlerin eleştirisine maruz kalır. Bunu duyan yada gören herkes kendi inancının zayıflığından dolayı o ortamdan hemen uzaklaşmayı amaçlar. Çünkü günümüzdeki insanlar fark edilebileceği üzere genel olarak çevreyi taklid ederek inanç sahibi olmaktadır. Bu durum eleştirilere uzun süre maruz kalma durumunda çok ciddi problemler çıkarır.

Başlıktaki ”Savunabilmek zorundadır” kısmını günümüzde bazı gruplar fiili olarak mücadeleye girmek olarak algılar. Hristiyanla tartışmak için en iyi yöntem kiliselere saldırmak değil İncil’i okuyup raporladıktan sonra karşı tarafa sunmaktır. Bu tarz inançları araştırarak bu gibi inanç hatalarını kullanmak sahip olunan inancı diğer inançlara karşı savunmanın en iyi yöntemidir.


Nasıl Sorusuna Cevap!

Konu inanç gibi ciddi ve titizlik getiren şeyler olduğunda insanlar genellikle ”Cımbızlama” denilen yönteme başvururlar. Kendi iddialarını destekleyip kendi düşüncelerini belirten kaynaklar genellikle başta ilgi çekicidir. Bu duruma düşerek karşı tarafın dediği hiçbir şeyi dinlemeyip sadece kendi kaynaklarını yorumlayan bir insan karşı taraftan gelecek en küçük bir argüman karşısında bile savunmasızdır. Bunu açıklamanın daha iyi bir yolu vardır.

İncil’de X bölümünün Y babında Z ayeti çelişki barınıdırıyor olsun. Ben bu bilgiyi müslüman yazarlar tarafından yayımlanan A eseri ile öğrenebilirim. Fakat bu elime geçen çelişki iddiasını daha Hristiyan bilginlere sormadan karşı tarafa argüman olarak sunarsam mağlup olma ihtimalim ciddi derecede yüksektir. Çünkü zaten karşı taraf bu tarz ayetlerle çok fazla uğraşacağı için bu iddiaları savurabilme olasılığı yüksektir.

Bu taraf bizi tek bir çıkış kapısına götürüyor. Kim olursa olsun 2 zıt tarafın da eserlerini okumak ciddi anlamda yarar sağlayacaktır. Karşı tarafın göstereceği argümana mukavemet gösterebilmek için 2 zıt taraf hakkında da bilgili olmak önemlidir. Bu durumu çevremde gördüğümde genellikle sadece tek taraf hakkında bilgili olmanın yeterli olduğu söylenir. Zıt taraflar tehlikeli olabileceği için insanlar üzerinde olumsuz etki yapabilir ve kandırılabilir durumdaki kişiler etkinebelir tarzı bir savunma baştan aşağı kabul edilemez bir sözdür. Görüldüğü üzere doğru bir arayış için en önemli basamak fikir ayırt etmeksizin yoklamaktır.


Bu Duruma Karşı Bir Savunma

Genellikle bu tarz savunmaları savurmanın en iyi yöntemi durumu tersine çevirmek olur. Yani eğer bir Müslüman dinleri araştırmak için sadece İslami kaynaklara bakmak zorundaysa (Gayriislami kaynaklar yasaksa) o zaman Gayrimüslim biri nasıl İslam’a ulaşır sorusu durumu tersine çevirir. Çünkü Müslüman kimselerin başka müslümanlara yapacağı baskının aynısı Hristiyan topluluklar arasında da gerçekleşebilir. Hristiyan kimselerin yaptığı baskı İslam’a ulaşmayı zorlaştırıyorsa bu durumu kendimize çevirip düşünmemiz gerekir. İslamiyet sınırı altından asla çıkmadıktan sonra başka dinlerin yargı sistemine göre yargılanmak nasıl bir durum olabilirdi.

+Sahip olduğun X dini doğru değildi ve karşına başka bir dinin mutlaklığı çıktı.

-Ama bana o dinlerin yalan olduğu söylendi

+Kim dedi?

-X dinine inanan kişiler

+Doğru olan Y dininin inanırlarına baktın mı?

-Hayır

+Y dinini yargılamak için o dinden olmayan X dini mensuplarını kullandın öyleyse.

Bu durumun gerçekleştiğini varsayacak olursak bu da gösterir ki en doğru yöntem zıt kutupları incelemek olucaktır.


Savunamadığın İnanca Mensubum Mu Diyorsun?

Eğer en küçük tartışmada bile sahip olduğun inancı savunamayacak duruma düşüyorsan bu sadece senin mevcut olduğun toplumun inancını direkt olarak benimsemenin bir durumudur. Kimse sahip olduğu toplumun inancına mensup olamaz böyle olan kesin dogmatigdir demiyorum. Fakat mantıken bakacak olursak her inanan kendi inancını bir teolog gibi bilmek zorundadır.

8 Ağustos 2024 Perşembe

Deneme Yazısıdır Dikkate Alınmasın

8 Ağustos 2024 saat 14:37 bu bir deneme yazısıdır.

Doğa Bilimleri yazılarını yayımladığım yerler dışında daha çok Teoloji ile ilgili yazı yayımlama ihtiyacını karşılamak için kontrol mekanizmasının olmadığı daha sade daha sıradan bir yer arıyordum. Kendim site kuramam ama burası bu amaç için beklentileri karşılayabiliyor.

Müslümanların Geçmişe Takılı Kalması ve Gelecek

Doğduğumuz andan itibaren birçok kimlik özelliğine sahip oluyoruz. Din (ki bu en önemlisidir), dil, ırk ve milliyet vb. Bu bahsedilen özelli...